Loading proofofbrain-blog...

The Universe of Good Hearts [EN/TR] / The Ink Well Prompt #59

Enjoy reading!

That day, Syla was sitting at her desk and waiting for her literature class. A few of her immature friends who look down on people, approached her as always.
"You think too much, big-nose philosopher"
Whole classroom started to laugh. Syla's classmates weren't only people who say these things. Her alcoholic family was saying that she is ugly and loser as fate. She got used to it, but she felt a deep sadness that day. Even though she had a good heart, she questioned why they were acting like this. She got up from her desk and went down to the basement of the school, where she could be alone without being seen, because she was offended by both her family and classmates.

image.png
Source

In the long corridor of the basement, it was not completely dark, the walls were damp and there was no sound. It was like a horror movie scene. Syla was so broken that she wasn't afraid of the corridor. She started to move forward with tears in her eyes. About a minute later, she saw an obscure door in the dark. It was a grungy metal door with a little glass on it. It was looking a bit old, there was a sign on the door that says "Escape from reality."
"what's it got to do with it?" she thought.
When she looked through the glass window of the door, the inside looked pitch black. Curiosity filled her, she thought it was a storage room or something. She lowered the handle of the door, it was hard at first because it was stuck. After a few tries she opened it. It was pitch black inside.
“What could it be?” she thought, while taking a step. She was suddenly pulled in and everything went dark.

image.png
Source

When Syla woke up, there was a colorful sight on the lush green grass. The bright grass was soothing, as if hugging her. Daisies, lilacs, and pink blossoms of peach trees filled the lawn. Mango trees have shed their fruit and blossomed. Colors were in harmony with each other in this place. There were pleasant floral scents around, like a perfume. The sky was a vibrant blue, with light clouds. Butterflies and dragonflies were singing, and caterpillars were dancing. The weather was neither too hot nor too cold, it was perfect and clean. Lying on the ground with her hair disheveled, Syla was shocked. She saw a young man right next to him.
“Hey, stranger, who are you, where is this place?” she asked.
The stranger smiled.
"This is a universe where good-hearted and unloved people flee, you are lucky because you have found it."
Syla was still confused.
“How so?” she said.
"I'll tell you," said the stranger.
They went to a beach with turquoise waters to talk and meet. It was like the sun was always directly overhead here and the time wasn't flowing. There was a light wind. The scents of beautiful colorful flowers were still coming to their noses. She didn't know that she won't go back and live here happily ever after.

Thanks for reading.


TR - Turkish

Sırasına oturmuş ve edebiyat dersini bekleyen Syla, bitse de gitsem diye düşünüyordu o gün. Henüz olgunlaşamamış, insanlara tepeden bakan birkaç arkadaşı yanına yaklaştı.
"Çok düşünüyorsun, koca burunlu"
Tüm sınıf gülmeye başladı.
Syla'ya bunu diyen tek sınıf arkadaşları değildi, alkolik ailesi, kader olarak çirkin ve yetersiz olduğunu söylüyordu Alışmıştı ama, o gün içinde derin bir hüzün hissetti. İyi kalpli olduğu halde neden böyle davrandıklarını sorguluyordu. Hem ailesine hem de sınıf arkadaşlarına kırgın olmasından dolayı, masasından kalktı ve kimseye gözükmeden, yalnız kalacağı bir yere, okulun bodrum katına indi. Tam karanlık olmayan bodrumdaki uzun koridorda, duvarları rutubet kaplamıştı, hiç ses yoktu, tıpkı korku filmi sahnesi gibiydi. Syla okadar kırılmıştı ki, gözlerinde yaş ile koridordan korkmadı, ilerlemeye başladı. Yaklaşık 1 dakika sonra, karanlıkta çok da belli olmayan bir kapı gördü. Metalden yapılmış, pek de temiz olmayan, üstünde küçük bir cam olan kapıydı bu. Biraz eski görünüyordu, paslanmış bir tabelası vardı. "Gerçeklikten kaçış" yazıyordu.
"Ne alakası var" diye düşündü Syla.
Kapının camından bakınca içerisi simsiyah görünüyordu. Sylanın içini merak kaplamıştı, depo herhalde diye düşündü. kapının kolunu aşağı indirdi, ilkten zorlandı, sıkışmıştı. Birkaç denemeden sonra açmayı başladı. Kapıyı araladığında simsiyah idi içerisi. "Ne olabilir ki?" diye düşünerek adım attı. Birden içeri doğru çekildi ve her şey karanlığa büründü.
Syla uyandığında, yemyeşil çimenlerin üzerinde, rengarenk bir görüntü vardı. Parlak çimenler sanki ona sarılmış gibi, huzur veriyordu. Papatyalar, leylaklar ve şeftali ağaçlarının pembe çiçekleri çimenleri doldurmuştu. Mango ağaçları çiçek açmış, Renkler birbiri ile ahenk içindeydi. Gökyüzünde canlı bir mavi hakimdi, hafiften bulutlar vardı. Kelebekler ve yusufçuklar şarkılar söyler gibi ses çıkarıyor, tırtıllar dans ediyordu. Saçları dağılmış yerde yatan Syla çok şaşkındı.
Hemen yanıbaşında bir genç adam gördü.
"Hey, yabancı, sen kimsin, burası da neresi?" diye sordu.
Yabancı gülümsedi.
"Burası, dünyada sevilmeyenlerin, ama kalpleri güzel olan insanların kaçtığı bir evren, bulduğun için şanslısın. "
Syla hâlâ çok şaşkındı, ama içten içe mutlu oldu.
"Nasıl yani?" dedi.
Yabancı, " anlatacağım. " dedi.
Yabancı gördüğü bu adamla birlikte konuşup ve tanışmak için, turkuaz renkli suları olan bir sahile gittiler, sanki burada güneş hep tam tepedeymişçesine aydınlıktı, zaman sanki akmıyormuş gibiydi. Hafif bir rüzgar vardı. Oturdukları yerde güzel renkli çiçeklerin kokuları hala geliyordu. Artık geri dönemeyeceğinden ve burada sonsuza kadar mutlu yaşayacağından haberi henüz yoktu.
Okuduğunuz için çok teşekkürler umarım seversiniz.

H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
18 Comments